Türkiye’nin 3,5 trilyon dolarlık yer altı maden potansiyeli olduğunu dile getiren Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Mehmet Yılmaz, ülkenin dış ticarette madencilikten gelen kısımda açık vermemesi gerektiğini bildirdi.
Altın ithalatı yaptığımızda dış ticaret açığımız daha da büyüyecek
Yılmaz, altın fiyatlarının son dönemde artış eğiliminde olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu: “Emtia fiyatlarına baktığımızda, geçen yıl altının ons fiyatı, 1900 dolar civarında kapattı. Bu yıl daha şimdiden 2 bin 790 dolar olduğunu görüyoruz. Bu oranda altın ithalatı yaptığımızda dış ticaret açığımızın daha da büyüyeceği açık. Dolayısıyla insanı ve çevreyi önceleyerek daha fazla üretim yapmak zorundayız. Bu yıl geçen yıla göre madencilik ihracatında benzer rakamlara ulaşıldı. Geçen yıl 6 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Bu yıl henüz 4,4 milyar dolardayız, yıl sonuna kadar bu rakamı geçme temennimiz var.“
Altın fiyatının hedef değerden oldukça yüksek olduğunu dile getiren Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Önümüzdeki dönem çok ilginç bir dönem. ‘Altının fiyatı daha şimdiden fiyatı 2 bin 800 dolara çıktı. Böyle giderse dünyadaki bu konjonktürel gelişmelerle Türkiye’nin bulunduğu stratejik noktayı da göz önüne alırsak, kurun etkisiyle de Türkiye’deki altının lira tarafında çok ciddi bir hareketlilik göstereceğini biz de öngörüyoruz. Zaten şu anda bütün uluslararası kuruluşlar, altın fiyatlarında güncellemelere gittiler.“
Türkiye’nin olmazsa olmazlarından biri: Kritik mineraller
Kritik minerallerin yeşil dönüşümden elektrik sektörüne geniş bir yelpazede kullanıldığını belirten Yılmaz, “Daha fazla güneş paneli üreteceğiz, daha fazla rüzgar santrali üreteceğiz. Daha fazla nikel, kobalt, kadmiyum, lityum, bakır, grafite ihtiyaç var. Hatta şimdi artık altın da biliyorsunuz kritik mineraller grubunda bahsedilmeye başlandı. Yeşil dönüşümde bugünkünden 6 ila 9 kat daha fazla madencilik yapmak zorunda kalacağız. Madencilikte uç ürüne yönelik sanayiye destek olacak ham madde üretimini yapmazsa dış ticaret açığımız daha da büyüyecek. Biz bütün gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi madenciliği lokomotif sektör olarak kullanmalıyız” dedi.
Madencilikte yaşanan sıkıntılar sürdürülebilirlik ilkesiyle çözülebilir
Yılmaz, madencilikte yaşanan sıkıntıların sürdürülebilirlik ilkesiyle çözümlenebileceğini vurguladı. Özellikle çevresel endişelerden etkilenen madencilik sektörünün önündeki engellerin bazı mevzuatlar ve diyalogla çözülebileceğini dile getiren Yılmaz, şunları kaydetti: “Bu sektör çok kolay değil. 7 tane bakanlık, kaç tane genel müdürlük, 80’lere varan yönetmelik, mevzuat, bütün bunların hepsinden izin almak zorundayız. Dolayısıyla mevzuat engelleri bizim önümüzde duran çok önemli konulardan bir tanesi. Orman yönetmeliğiyle ilgili bir düzenleme yayımlandı. Keşke istişare edilseydi, süreç daha iyi yönetilebilirdi diye düşünüyorum. Halen daha da yönetilebileceğini düşünüyorum. İstişareyle çözülmeyecek hiçbir problem yok diye. Örneğin, ‘kapalılık’ tanımı hiç tartışılmadan, konuşulmadan konuldu. Mesela bazı yer altı madenlerinin kriterlerine yönelik kararları Orman Komisyonunu’n vermesi yönünde bir karar, bir madde var. Bunları böyle açık yüreklilikle ve pozitif bir algıyla paylaşıyorum. Bunlar bir sıkıntı ama çözülebilir. Geri dönüp ‘Nerede hata yapmışız?’ diye baktığınızda çok rahat çözülebilecek konular. Artık madencilik normalde beşinci bölge teşvikini alıyor ama madenciliği artık stratejik teşvik paketi içerisine koymakta büyük fayda var. Çünkü madencilik artık stratejik bir sektör.”
Madenciler emek yoğun bir sektörün temsilcileri
Yılmaz, iktidar ya da muhalefet algısı içerisinde olmadan madenciliğin ülke menfaatleri düşünülerek değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Madenciliğin siyaset üstü değerlendirip mevzuattaki değişikliklerin istişareyle yapılmasının bu sektörü geliştirebileceğini belirten Yılmaz, şu ifadeleri kullandı: “Bilim insanlarının bize söylediği bir şey var. Bir deprem anında agrega, çimento gibi inşaat malzemesine ihtiyacımız olduğunda madencilik yapmak zorundayız. Demir, kurşun, bakır, altın, kobalt, nikel, bunların hepsini üretmek zorundayız. ‘İnsanı maden yaşatır.’ diyoruz. Maden olmasa insanın yaşamı hiç kolay olmayacaktır. Hatta bununla da yetinmiyoruz. Herhangi bir doğal afette madenci hep en önde koşar, insanı kurtarmaya çalışır. Madencilerin insanüstü çabalarla faydalı olmaya çalıştığı ve emek yoğun bir sektörün temsilcileri olduğunu anlamak hiç de zor olmayacaktır. Onun için madencilere biraz da bu gözle bakıp madencilerin ormanı da ağacı da doğada yaşayan insanları da önemsediğini ve önemsemesi gerektiğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.”
Kaynak: Dünya Gazetesi