Başak Nur GÖKÇAM

Hikâyesi 1990’lı yılla­ra dayanan Yeşil Nok­ta işareti, bugün geri dönüşümün bir simgesi haline geldi. Almanya’da Yeşil Nok­ta Sistemi olarak adlandırılan ambalaj atıklarının kaynağın­da ayrı toplama sistemine gi­ren ambalajların belirlenme­si için kullanılmaya başlanma­sıyla birlikte hayatımıza giren bu sembol, günümüzde sana­yi sorumluluğunu simgeleyen, uluslararası bir model haline geldi.

Ambalajın üzerinde yer alan ‘Yeşil Nokta’ işareti, o am­balajlı ürünü piyasaya süren ekonomik işletmenin, ambalaj atıklarının geri kazanımı ile il­gili yasal yükümlülüklerini ye­rine getirdiği ve geri dönüşüm sistemine mali katkı sağladığı anlamına geliyor.

Yani tüketim sonrası çıkan atıkların toplan­masının önemine vurgu yapan bu sembol aslından finansal bir işaret. Peki yaklaşık 34 yıl­dır hayatımızda olan Yeşil Nok­ta, hafızalarımızda ne kadar yer etti? ÇEVKO Vakfı bu sorunun peşine düşerek Yeşil Nokta Al­gı Araştırması’nı gerçekleştir­di. ZENNA Kurumsal Marka Yönetimi Araştırmaları ve Da­nışmanlığı aracılığıyla yapılan araştırmada Türkiye’de 18 yaş üzeri 50 milyon insanı temsilen 7 bölgedeki 26 ilde 1000 kişi ile görüşüldü.

Çalışmaya ilişkin bilgi veren ÇEVKO Vakfı Genel Sekrete­ri Mete İmer, “YEŞİL NOKTA işareti, dünyada 150 binden fazla üretici tarafından kulla­nılmakta, yılda yarım milyarın üzerinde tüketiciye sunulan ve 400 milyarı aşan ürün ambala­jında yer almaktadır. Ülkemiz­de yaptırdığımız araştırmaya göre ise, halk genelinde her 2 kişiden biri, yani 25 milyon in­sanımız YEŞİL NOKTA işare­tini daha önce gördüğünü be­lirtirken, her 5 kişiden biri, yani 10 milyon kişi ise, gördüğü YE­ŞİL NOKTA işaretinin ne an­lama geldiğini doğru olarak ta­nımladı” dedi.

Satın almada etkili dört faktör var

Araştırmaya göre tüketicile­rin ürün satın alımında etkisi bulunan dört faktör bulunuyor. Buna göre tüketicilerin yüzde 69’u ürün kalitesi, yüzde 60’ı ürün fiyatı, yüzde 50’si ürünün çevreye olan etkisi, yüzde 44’ü ise ürünün son kullanım tari­hi olduğunu söyledi. Öte yan­dan yine araştırma sonuçları­na göre ürünün çevreye etkisini nasıl belirlediklerine ilişkin ve­rilen seçeneklerden de tüketi­cilerin yüzde 79’u ürünün am­balajı üzerindeki görselleri ve yazıları kontrol ediyor, yüzde 43’ü bildiği, güvendiği marka­ları satın aldığı, yüzde 31’i ise ürünün markasını internette inceliyor.

Ürünlerin çevreye olan et­kisinin her iki tüketiciden bi­rinin dikkatini çekecek kadar önem kazandığını belirten Me­te İmer, “Tüketicilerin bu etki­yi anlamak için ambalaj üze­rindeki mesajları kontrol etti­ği, hatta küçümsenemeyecek bir kısmının markayı internet­te incelediği ortaya çıktı” diye konuştu.

“İklim krizi ticareti etkileyecek”

İklim krizi meselesinin ciddi­yetine vurgu yapan Mete İmer, “Farkındalık açısından değer­lendirdiğimizde Avrupa, iklim krizi bilinci hususunda lider kı­ta konumunda yer alıyor. 2050 yılında karbon nötr olma hede­fiyle hareket eden ve bu yolda çeşitli anlaşmalara imza atarak, bu bilinci dünyaya yaymak için çalışıyor. Bu noktada alınan ka­rarlar Türkiye-Avrupa ticareti­ni de etkileyecek” dedi.

İklim değişikliği etkileri­ne en açık kıta olarak Afrika ve Okyanusya’yı gündeme getiren İmer, “Yaşanan kuraklık, Afrika kıtasında özellikle suya ulaşım sorunlarını daha da artırıyor ve artırmaya devam edecek. Böl­gedeki ekonomik ve teknolo­jik kaynakların yetersizliği ise kıtanın küresel ısınma ile olan mücadelesini zorlaştırıyor. Bu nedenle Afrika bu krizle yaşa­manın yolunu arayarak, ağır­lıklı olarak uyum politikaları­na önem veriyor. Afrika, iklim krizi ile nasıl yaşanır sorusuna cevap arıyor” değerlendirme­sinde bulundu.

Ada ülkeleri yok olma endişesi altında

Avustralya’nın da içinde olduğu Okyanusya kıtasının ise iklim krizi etkilerini dramatik bir şekilde yaşadığını belirten ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Bu kıtada ekonomi daha çok fosil yakıt ihracatına dayanıyor. Bunun yanı sıra yaşanan yangınlar ve kuraklıklar da ülke politikalarının gözden geçirilmesinde etkili oluyor.

Bir yandan kömürden enerji üretiminin azaltılmaya çalışıldığı kıtada, yenilenebilir enerji sektöründe de çeşitli yatırımlar yapılıyor. Burada asıl endişe aslında 1.5 santigrat dereceyi aşılması ihtimali ile başlıyor. Çünkü eğer gezegenin sıcaklığı 1.5 santigrat dereceyi aşarsa, ada ülkeleri sular altında kalacak. Bu nedenle sanayi devrimiyle birlikte küresel ısınmaya daha fazla katkı sağlayan ülkelerin aldığı önlemler, Okyanusya’nın yok olmaması için de büyük önem taşıyor” diye konuştu

Sözü edilen destekler hayata geçirilmeli

Paris Anlaşması’nın 2015 yı­lının aralık ayında imzalandı­ğını, fakat 2024 yılına kadar çok da gelişme yaşanmadığı­nı belirten ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, “Bura­daki en büyük sorun gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ve kırılgan ülkelere teknik ve tek­nolojik destekte bulunması. Ne yazık ki belirlenen destek­ler gerçekleşmedi” dedi.

Kaynak: Dünya Gazetesi