Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Sayın Başkan, değerli devlet ve hükümet başkanları, sayın genel sekreter, kıymetli delegeler sizleri şahsım, ülkem ve milletim adına en kalbi duygularımla,saygıyla selamlıyorum.
BM Genel Kurulu’na bir kez daha seslenme fırsatı bulmaktan bahtiyarlık duyuyorum. Genel kurul başkanlığını tamamlayan sayın Fransis’i tebrik ediyorum görevi devralan sayın Yang’a başarılar diliyorum.
Dost ve kardeş Filistin’in temsilcisinin üye ülkeler arasında hak ettiği yerde görmekten memnuniyeti ifade etmek istiyorum.
Filistinli tanımayan diğer devletleri de bu kritik dönemde tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin devletini bir an evvel tanımaya davet ediyorum.
Buradaki dostlarımın çoğunun ekranlarda seyrettiği krizleri biz an be an yaşıyor ve yönetmeye çalışıyoruz. Sizlere gerilimin uzağında değil kalbinde yer alan ülkenin lideri olarak sesleniyorum.
“BM kuruluş misyonunu ifa edemiyor”
Şu an BM milyonlarca insanın hayatını kaybettiği II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barışı ve güvenliği korumak amacıyla kuruldu. Küresel istikrar, huzur ve adalete beklentiler yeniden yeşermişti.
Ancak üzülerek görüyoruz ki son yıllarda BM kuruluş misyonunu ifa etmekte yetersiz kalıyor, giderek işlevsiz, hantal ve atıl bir yapıya dönüşüyor.
Dünya beşten büyüktür şiarının temsil ettiği değerlere bugünlerde daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. 7 Ekim’den beri aralıksız süren İsrail tarafından saldırılarda 41 bin hayatını kaybetti. Çocuk, kadın 41 can hayattan koparıldı. 10 binden fazla Gazzeli’nin nerede olduğunu kimse bilmiyor. 100 bine yakın insan yaralandı, sakat kaldı.
172 gazeteci öldürüldü. Hayat kurtarmak için çalışan 500’ü aşkın sağlık görevlisi öldürüldü. Savaşta dahi dokunulmaması gereken 820 cami, 3 kiliseyi vurdular. Onlarca hastane, yüzlerce okul, hasta taşıyan 130’dan fazla ambulansı vurdular.
BM şartını parçalayarak utanmadan tüm dünyaya, vicdan sahibi tüm insanlara bu kürsüden meydan okudular.
Dostlarım, İsrail’in temerküz kampına çevirdiği hapishanelerden sızan görüntüler nasıl bir zulümle karşı karşıya olduğumuzu net bir şekilde gösteriyor. Gazze dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığı haline gelmiştir. 17 binden fazla çocuk kurşun ve bombaların hedefi oldu.
Recep sadece 6 yaşındaydı, yakınlarıyla güvenli yer ararken araçları İsrail güçleri tarafından vuruldu. Dayısı, yengesi, kuzenleri herkes ölmüş sadece o hayatta kalmıştı. 12 boyunca çaresizce kurtarılmayı bekledi. ‘Beni almaya gelecek misiniz, korkuyorum’ diyerek yardım elinin kendisine uzanmasını bekledi.”
Dünyamızın geldiği seviyeye, teknolojiye rağmen çatısı altında binlerce personel çalıştıran devasa bütçeli kuruluşlarımıza rağmen 8 milyarlık insanlık ailesi olarak 6 yaşındaki kız çocuğu, yaralı bir serçeyi maalesef kurtaramadık. Bir lokma kuru ekmek, su, çorba bulamadığı için yüzlerce Gazzeli çocuk öldü ve halen ölüyor.
Gazze’de aynı zamanda BM sistemi ölüyor, hakikat ölüyor. Batı’nın savunduğunu iddia ettiği değerler ölüyor. İnsanlığın daha adil dünyada yaşama umudu tek tek ölüyor.
Ey insan hakları örgütleri, Gazze’dekiler, Batı Şeria’dakiler insan değil mi? Filistin’deki çocukların okuma, yaşama, sokakta oynama hakkı yok mu? Ey uluslararası basın kuruluşları İsrail’in canlı yayında katlettiği gazeteciler sizin me meslektaşınız değil mi?
Ey BM Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme dur demek için daha neyi bekliyorsunuz? Filistin halkıyla birlikte kendi vatandaşlarının canını tehlikeye atan katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz?
“Uluslararası toplum kötü bir sınav verdi”
Ey İsrail’e kayıtsız, şartsız destek verenler, bu katliamı seyretmenin, vahşete ortak olmanın utancını daha ne kadar taşıyacaksınız. Gazze, Ramallah, Lübnan’da çocuklar ölürken, bebekler küvezde can verirken, maalesef uluslararası toplum da çok kötü sınav vermiştir.
Filistin’de yaşananlar çok büyük ahlaki çöküşün göstergesidir. Ülke liderlerin, uluslararası kuruluşların bu acı tablo üzerine düşünmesi gerektiğine inanıyorum.
İsrail yönetimi temel insan haklarını hiçe sayarak bir millete, halka karşı etnik temizlik, apaçık soykırım uygulamakta, topraklarını adım adım işgal etmektedir.
Özgürlük, bağımsızlığı, temel hakları gaspedilen Filistinliler haklı biçimde bu işgale, etnik temizliğe karşı meşru direniş haklarını kullanmaktadır. Sergilediği haklı direniş gayrimeşru gösterilemeyecek kadar asildir, onurludur, kahramancadır.
Buradan bir kez daha canları pahasına vatanlarını savunan Filistinli kardeşlerimi yürekten selamlıyorum. İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığının tek nedeni bir avuç ülkenin İsrail’e olan kayıtsız şartsız desteğidir.
Etki sahibi ülkeler tavşana kaç, tazıya tut politikasıyla bu katliama açıkça ortak oluyor. Sahne önünde güya ateşkes için uğraşanlar arka planda İsrail’e silah ve mühimmat göndermeye devam ediyor. Bu tutarsızlık ve samimiyetsizliktir.
Mayıs ayından beri gidip gelen bir kâğıt var. Hamas ateşkes teklifini kabul ettiğini defalarca ilan etti. Ama İsrail hükümeti işi sürekli yokuşa sürerek ateşkese en yakın olduğunu özellikle müzakere ettiği muhatabını kalleşçe öldürerek, barışı istemeyen taraf olduğunu net bir şekilde gösterdi.
İsrail’in oyalama ve aldatma hamlelerine daha fazla prim verilmemelidir. 2735 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanmadığı ortamda İsrail’e yönelik zorlayıcı tedbirler gündeme alınmalıdır. İsrail’in tutumunun uluslararası toplumun Filistinli sivillere yönelik bir koruma mekanizması geliştirilmesi zaruridir. Nasıl Hitler insanlığın ittifakı ile durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi insanlığın ittifakı ile durdurulmalıdır.
Barış için birlik kararında mevcut olduğu gibi kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma yetkisinin bu süreçte mutlaka değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Acil ve kalıcı ateşkes sağlanmalı, mahkum takası gerçekleştirilmeli, insani yardımlar engelsiz ve kesintisiz olarak Gazze’ye ulaştırılmalıdır.
Kış mevsiminden önce zor koşullar altında hayatta kalmaya çalışan Gazze halkına yardım eli uzatmamız şarttır. Şu an Gazze’deki su kaynaklarının yüzde 70’i, fırınların yüzde 75’i tahrip edildi. Sağlık merkezlerinin yüzde 95’i kısmen veya tamamen zarar gördü.
150 bin konut tamamen, 200 bin konut kısmen yıkıldı. 80 bin konut oturulamaz hale geldi. Çocuk felci, hepatit ve bulaşıcı hastalıklar giderek artıyor. Gazze halkı ihtiyacı olan yardım miktarının dörtte birine ancak ulaşabiliyor. Türkiye olarak Filistinli kardeşlerimize yönelik insani yardım faaliyetlerini sürdürdük, sürdürüyoruz. Türkiye Gazze’ye en fazla yardım gönderen ülke konumundadır.
İsrail’le olan ticari işlemleri durdurarak konudaki hassasiyetimizi ortaya koyduk. Lübnan halkının ve hükümetinin de yanındayız. Artık hepimiz şu gerçeği görebiliyoruz. 41 bin insanı katledenler talimatı verenden, tetiğini çekene, bombayı bırakana kadar işledikleri suçların hesabını vermeden vicdanlar rahata kavuşamaz. Yıkılan yok edilen, enkaza çevrilen şehirlerde oluşan milyarlarca dolarlık hasarın faturası faillerden mutlaka tazmin edilmelidir ve edilecektir.
İsrail’in işlediği suçların cezasız kalmaması için Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davayı destekliyoruz. Adaletin tecelli etmesi için her türlü adımı atacağız. Nablus’ta İsrail askerleri tarafından başından vurulan Ayşenur Ezgi Eygi kızımızın da kanının yerde kalmaması için her türlü mücadeleyi veriyoruz, vereceğiz.
Gazze’de ateşkes acil ihtiyaç olsa da asıl sorun Filistin topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesidir. Bağımsız, egemen, coğrafi bütünlüğe haiz Filistin devletinin vücut bulması daha fazla ertelenemez. Mescid-i Aksa ve Harem-i Şerif’ eyönelik saldırıları da yakından takip ettiğimizi belirtmek isterim.
“Antisemitizme karşıyız”
Tayyip Erdoğan olarak bu kürsüde hamasetin diliyle konuşmuyorum. Vicdandan, ecdadımın duruşundan aldığım cesaretle konuşuyorum. Tarih boyunca daima mazlumun yanında, zalimin ve zulmün karşısında olmuş bir milletiz.
Bundan 500 yıl önce engizisyondan kaçan musevilere de Hitler’in toplama kampından kaçan yahudilere de kucak açtık. Ülke ve millet olarak İsrail halkına yönelik herhangi düşmanlığımız yoktur. Müslümanların inançlarından dolayı hedef alınmasına nasıl karşıysak antisemitizme aynı şekilde karşıyız.
Sorunumuz İsrail hükümetinin katliam politikalarıyladır, zalimle ve zulümledir. Şunu herkes bilsin ki; hakkı haykırmaktan çekinmeyiz. Birileri rahatsız olsa da doğruları söylemekten korkmayız. Haklının yanında durmaya, doğru bildiklerimizi acı da olsa söylemeye devam edeceğiz.
Buradan inanç, ülke, dil, din ayrımı yapmadan Filistin halkıyla dayanışma sergileyen, her hafta sokakları doldurarak Gazze’deki katliama sesini yükselten tüm yürekli insanlara, özellikle üniversiteli gençlere teşekkür ediyorum.
Suriye maalesef istikrardan uzaktır. Ekonomik ve insani durum vehametini koruyor. 2254 sayılı BMGK kararının temelinde milli uzlaşısının sağlanmasını temenni ediyoruz. Komşumuz Irak terörle mücadelesini sürdürürken, kalkınma, yeniden imar ve bölgesiyle bütünleşme yolunda kararlı adımlar atıyor. Uluslararası toplum Irak’ın bu faaliyetine destek vermelidir.
Kalkınma Yolu gibi girişimlerin hayata geçirilmesi çok ama çok önemlidir. Tüm bunlar PKK başta olmak üzere Irak’taki terör tehdidin bertaraf edilmesine bağlıdır.
Ukrayna’daki savaş üçüncü yılını bitirirken adil ve kalıcı barışın tesisinden hala uzaktayız. Silahlanma yarışı hızlandıkça diplomasinin alanı giderek daralıyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü temelinde savaşın sona erdirilmesine yönelik çabalara desteğimizi daha da artıracağız.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulamaya devam edeceğiz. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış sürecini destekliyoruz. Türkiye-Ermenistan kulvarında adımlar atıyoruz.
Ayrılmaz parçası olduğumuz Balkanların refah ve huzuru için yapıcı rol oynuyor, bölgedeki tüm aktörlerle yakın işbirliği içinde hareket ediyoruz. Bosna Hersek’in egemenliği, siyasi birliği, toprak bütünlüğünün önemini her platformda vurguluyoruz.
Belgad-Priştine diyalog sürecini destekliyoruz. Ege Denizi’nde tüm tarafların menfaatlerine saygı duyulan bir istikrar bölgesi olmasını istiyoruz.
Türkiye enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı işbirliğine hazırdır. Komşularımızdan aynı yaklaşımı bekliyoruz. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin anahtar rolü yadsınamaz. Kıbrıs adasında Türkiye’nin, Kıbrıs Türkleri’nin hakları vardır.
Kıbrıs meselesine adil, kalıcı, sürdürebilir barış için samimi irade koyan taraf Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’ydi. Federasyon modeli artık geçerliliğini tamamen yitirmiştir. Adada iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türklerinin egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tecil edilmeli ve tecrit artık son bulmalıdır.
Bugün uluslararası toplumu bir kez daha Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum. Libya’da ülkenin birlik ve muhafazasına aktif destek sağlıyoruz. Tüm devletleri Libya’nın yanında samimi şekilde yer almaya davet ediyoruz.”
Kaynak: Dünya Gazetesi