Geçen yıl içinde aşırı tehlikeli pek çok an yaşandı. Fakat bu en kötüsü…
Geçen yedi günde Hizbullah lideri Hasan Nasrallah suikasta uğradı; İsrail Lübnan’a kara saldırısı başlattı; İran, İsrail’deki hedeflere yaklaşık 200 balistik füze fıralattı.
ABD öncülüğündeki Batılı ve bölgesel güçler tansiyonu düşürme talebinde bulundu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseri, çatışmaların derhal sonlandırılmasını istedi; ABD, Birleşik Krallık ve Almanya’nın dahil olduğu G7 ‘itidal’ çağrısı yaptı.
Ancak şimdiye dek şabalar sonuçsuz kaldı ve Ortadoğu topyekûn bir savaşa hiç olmadığı kadar yakın.
İngiliz yayın kuruluşu BBC, geçen hafta Ortadoğu’da yaşanlarını gün gün yazdı.
BBC diplomasi muhabiri Paul Adams ile Tom Bennett‘in dünyayı diken üstünde bir bekleyişe iten olaylara yönelik kronolojisi ve yorumları şöyle:
Cuma akşamı: Nasrallah suikasta uğradı
27 Eylül günü güneş Beyrut üzerinde batarken şehrin güneyi bir dizi büyük patlamayla sarsıldı.
Birkaç apartman vurulmuş ve yerde büyük bir krater açılmıştı. Lübnan başkentinin dört bir yanından görülebilen toz ve enkaz bulutları ufuk çizgisini doldurdu.
Bir yeraltı sığınağını hedef alan saldırıda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah öldürüldü.
Ödüllü bir hedef olarak görülen Nasrallah, İsrail tarafından suikasta uğrama korkusuyla yıllardır kamuoyu önüne çıkmıyordu.
Nasrallah’ın ölümü, İsrail’in Hizbullah’ı hedef alan ve 500’den fazla kişinin ölümüne neden olan saldırılarının arttığı bir haftayı kapattı.
Bu hadiseden bir hafta önce de grubu hedef alan bir dizi telsiz ve çağrı cihazı patlamasında en az 32 kişi ölmüş, 3000’den fazla kişi yaralanmıştı.
Nasrallah’ın ölümü, sadece birkaç saat önce mümkün görünen gerilimi azaltma umutlarını da yok etti.
ABD’nin 21 günlük ateşkes önerisi New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda tartışılmıştı. Hatta İsrail’in BM Büyükelçisi Danny Danon kendi tarafının “fikirlere açık” olduğunu söylemişti.
Ancak saldırıdan saatler sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu BM’den ülkesine dönmek üzere erken vakitte uçağa bindi ve diplomasiye dair kalan umutlar da yok oldu.
Pazartesi gecesi: İsrail Lübnan’ı işgal etti
Üç gün sonra İsrail güçleri Lübnan’a girdi. Bu kara işgalini başlangıcını işaret ediyordu.
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) operasyonlarının “sınırlı ve hedefli” olacağını söyledi.
Lübnan’ın kriz birimine göre çatışmalar şimdiye kadar yaklaşık 1,2 milyon kişiyi evlerinden etti. En az sekiz İsrail askeri öldürüldü.
İsrail, operasyonun Hizbullah’ın sınırdan roket ve insansız hava aracı fırlatma kabiliyetini durdurmayı amaçladığını söylüyor. Bu Hizbullah’ın Filistinli müttefiki Hamas’ın neredeyse bir yıl önce İsrail’in güneyine ölümcül bir baskın başlatarak mevcut Gazze savaşını tetiklemesinden bu yana neredeyse her gün yaptığı bir şey.
Şimdi İsrail birlikleri aynı anda iki cephede birden kara savaşı veriyor: Gazze ve Lübnan. Böyle bir şey on yıllardır yaşanmamıştı.
İsrail ile Hizbullah arasında 2006 yılında yaşanan son savaş, Hizbullah’ın güçlerini güney Lübnan’dan çekmesini öngören 1701 sayılı BM kararıyla kesin bir netice elde edilmeden sona ermişti.
Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi ve İran’ın desteğiyle Hizbullah daha da güçlendi.
İsrail, Hizbullah’ı Lübnan’ın siyasi sahnesinden tamamen silmek istediğini söylemedi (Gazze’de Hamas’a yaptığı gibi), ancak bunun “sınırlı ve hedefli” bir operasyon olduğu yönündeki tüm konuşmalarına rağmen, İsrail’in Hizbullah’ı acımasızca küçültmeye kararlı olduğu açık.
Şaşırtıcı bir iki buçuk hafta geçiren İsrail hırslı bir ruh hali içinde.
Salı akşamı: İran İsrail’e saldırdı.
Ertesi gün, yerel saatle 19:30 sıralarında, İran’ın İsrail’e yaklaşık 200 balistik füze fırlatmasının ardından 10 milyon İsrailli ülke genelinde bomba sığınaklarına koştu.
Ülkenin hava savunma sistemi harekete geçti ve aralarında ABD ve İngiltere’nin de bulunduğu müttefikler de saldırının püskürtülmesinde rol oynadı. Bu da çatışmanın kapsamının genişlediğinin bir başka işaretiydi.
IDF füzelerin çoğunun önlendiğini ancak az bir kısmının İsrail’in orta ve güney bölgelerine isabet ettiğini açıkladı. Öldürüldüğü bildirilen tek kişi işgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan Filistinli bir adamdı.
En büyük vekil grubu dağılmış olan Tahran, caydırıcılığını bir nebze de olsa yeniden tesis edebilmek için Nisan ayında İsrail’e yaptığı son iyi planlanmış füze ve insansız hava aracı saldırısından daha dramatik bir şey yapması gerektiğini hesapladı.
Bu nedenle balistik füzelerin sayısı daha fazla ve önceden haber verilmemişti.
Ancak saldırı göstermelik olmanın ötesinde, İran’ın topyekûn bir savaş arzusuna işaret ediyor gibi görünmüyor.
Bu pek de şaşırtıcı değil. İş topyekûn bir savaşa gelirse İran kaybedeceğini biliyor, hem de çok kötü bir şekilde.
Hatta bu durum İslam Cumhuriyeti’nin sonunu bile getirebilir.
İsrail, güçlü Batılı müttefikleriyle – ve İran füzelerini düşürmeye yardım etmeye istekli Ortadoğulu komşularıyla – bölgesel bir süper güç.
Ekonomik olarak kırılgan olan ve popüler olmayan bir hükümet tarafından yönetilen İran’la denk değil. Bir çatışma durumunda kendisini savunmaya gönüllü olacak müttefiklere de sahip değil.
Dini lider Ayetullah Hamaney Tahran’daki Cuma namazında uygun bir şekilde meydan okuyan sesler çıkardı ancak İran daha fazla gerilimi göze alamayacağını biliyor.
Sırada ne var?
Hizbullah yıkıcı kayıplarına karşı Lübnan’da savaşma sözü verdi.
Ve tarih bize İsrail’in Lübnan’a girmesinin kolay ancak çıkmasının zor olduğunu gösteriyor.
İsrail’in İran’a yanıtına gelince; bölge, ve dünya salı gününden bu yana diken üstünde.
ABD Başkanı Joe Biden İsrail’i misilleme olarak İran’ın nükleer ya da petrol tesislerini vurmaktan vazgeçirdiğini söyledi.
Yine de sert bir tepki kaçınılmaz görünüyor fakat Binyamin Netanyahu’nın son zamanlardaki bazı söylemleri nihai olarak İran’da bir rejim değişikliğini düşünüyor olabileceğini gösteriyor.
Fakat İsrail’in şimdiki ilk hedefleri daha hassas. Gazze’deki topyekûn zafer ve kuzey sınırı boyunca Hizbullah’ın yarattığı tehdidi ortadan kaldırmak.
İsrail liderleri pek çok cephede savaştıklarını belirtiyor. Binyamin Netanyahu yedi cephede savaştıklarını söylüyor: Gazze, Lübnan, Batı Şeria, Yemen, İran, Irak ve Suriye.
Irak ve Suriye’deki İran yanlısı gruplar şimdiye kadar çok az gerçek tehdit oluşturmuş olsalar da, geçen yıl boyunca saldırıların tüm bu yönlerden geldiği doğru.
Henüz topyekûn bir bölgesel savaş görmüyoruz, ancak pek çok oyuncunun bu savaşta pay sahibi olduğunu hissetmesiyle Gazze’deki savaş dramatik bir şekilde yeni bölgelere bulaştı.
Kaynak: Dünya Gazetesi