Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), eylül ayı enflasyon verilerini açıkladı. Eylülde TÜFE yüzde 2,97 artarken, yıllık bazda yüzde 49,38’e geriledi. Yıllık TÜFE böylece 14 ay sonra yüzde 50 seviyesinin altına indi. Yıllık enflasyon 2021’den sonra ilk kez politika faizinin de altına gerilemiş oldu.
Deneyimli iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, TÜİK’in eylül ayına ilişkin enflasyon verisini açıklamasının ardından kendi adını taşıyan blogunda “Enflasyon düşerken ne oluyor” başlıklı bir yazı yayınladı.
Yazısına enflasyon yükselirken yaşananları özetleyerek başlayan Eğilmez, şöyle devam etti:
* Enflasyon yükselirken faizi yükselteceğimize düşürmüştük. Bunun sonucu olarak insanlar tasarruf edip faiz geliriyle enflasyonu göğüsleyemeyeceklerini görünce dolar, altın ve mal almaya başlamışlardı.
* Mal alımı gayrimenkulden, otomobile, dayanıklı tüketim mallarından (buzdolabı, çamaşır makinesi vb.) dayanıksız tüketim mallarına (deterjan, şampuan, bulgur, nohut vb.) kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılıyordu.
* İnsanlar imkânları çerçevesinde tüketim taleplerini öne çekerek (öne çekilmiş talep) harcamalarını artırmışlar ve bu talep artışı da enflasyona yol açmıştı. İşte şimdi bunların tersi oluyor.
Tüketim ve üretim düşünce…
Şimdilerde enflasyonun vatandaşın beklediği yüzde 90 düzeyi kadar yüksek olmadığı ifade eden Mahfi Hoca, “Öyle olunca Türk Lirası faizi döviz faizi haline geliyor ve insanlar tüketim taleplerini kısarak bu durumdan yararlanmak için tasarruflarını harcamayıp mevduata ya da tahvile yatırıyor. Bunun sonucu olarak tüketim talebi düşüyor” şeklinde yazdı.
Tüketim talebi düşünce üretilen ve satışa sunulan malların eskisi gibi satılmadığını ve üretimin düştüğünü anlatan Eğilmez, yazısını şöyle sürdürdü:
* Üretim düşünce de ekonominin büyümesi düşüyor. Bu düşüşler talep kökenli enflasyonu düşürüyor. Kurun fazla oynamaması da maliyet kökenli enflasyon üzerinde ciddi baskı yaratıyor. Zaten baz etkisiyle düşüşe geçmiş olan enflasyon bu etkilerle biraz daha düşüyor.
Talepte yaşanan gerilemenin üretimin düşmesine ve bir yandan da üretimde kullanılan ithal girdi ithalatının düşmesine yol açtığını belirten Mahfi Eğilmez, bunun sonucu olarak da cari açığın düştüğünü aktardı: “Yılın başında yüzde 4 açık vereceği düşünülen cari dengenin artık yüzde 1,5 dolayında açık vermesi bekleniyor.”
Eski Hazine Müsteşarı Eğilmez değerlendirmesine şöyle devam etti:
* Enflasyondaki düşüşün özellikle KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin tahsilatında da düşüşe yol açması bekleniyor. Yukarıda değindiğimiz gibi eğer tüketim harcamaları ve ithalat düşüyorsa bunlar üzerinden alınan dolaylı vergilerin tahsilatı da düşecek demektir. Bunun sonucunda bütçe dengesi için revize edilerek açıklanan 2,2 trilyon liralık açık, eğer yeni vergiler açıklanmazsa, yakalanması zor bir hedefe dönüşecek demektir.
* Enflasyon yükselirken üretim artışının da desteğiyle canlı görünen piyasa şimdi enflasyon düşerken ona paralel olarak gerileyen üretimle birlikte ivme kaybediyor. Bu gidiş devam edeceğine göre bir süre sonra “enflasyonu ne pahasına olursa olsun düşürelim” diyenlerle “büyümeden vazgeçersek vatandaş desteğini kaybederiz” diyenler arasındaki çatışma da büyüyecek demektir.
* Bu gibi durumlarda hep arabulucular, denge sağlayıcılar çıkar ortaya. Onlar da “önce biraz enflasyonu düşürelim sonra büyümeye döneriz” derler. Bunlar arasında hangi grup etkili olur diye sorarsanız duruma göre değişir derim.
* Eğer seçime zaman varsa başlarda “enflasyonu ne pahasına olursa olsun düşürelim diyenler” zaman ilerledikçe “enflasyonu yeterince düşürdük büyümeye dönelim” diyenler etkili olur. Seçime yaklaşıldıkça “büyümeden vazgeçersek vatandaş desteğini kaybederiz” diyenler etkili olur.
* Bugünkü durumda “enflasyonu ne pahasına olursa olsun düşürelim diyenler” en azından yılsonuna kadar etkili olacak gibi duruyor.
* Bunları nereden biliyorsun diye sorarsanız kamu kesiminde geçen 25 yılımda hep bunları yaşadım diye yanıtlarım.
Kaynak: Dünya Gazetesi