Başak Nur GÖKÇAM
Sera gazı emisyonuna neden olan kritik 6 sektör arasında yer alan, küresel emisyon salımında yüzde 7, Türkiye’deki emisyon salımında ise yüzde 11 pay sahibi olan çimento sektörünün gündeminde yeşil dönüşüm var.
DÜNYA Gazetesi’nin YouTube kanalında yayınlanan Yeşil Dünya programına konuk olan Çimento, Cam, Seramik ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği (CÇSİB) Başkan Yardımcısı Abdulhamit Akçay, sektörün dönüşüm sürecine olan uyum sürecini ve dönüşüm rüzgârının bıraktığı etkileri anlattı.
Çimento sektörünün sürdürülebilirlik ve karbon ayak izi azaltımı konusundaki faaliyetlerine uzun süre önce başladığının vurgusunu yapan Akçay, “Türkiye’de yıllık toplam 558 milyon tonluk bir karbondioksit salımı çimento sektörü faaliyetleri sonucu gerçekleşiyor. Bunun emisyondaki karşılığı ise 60 milyon ton civarında. Bu da Türkiye’deki emisyonların yüzde 11’ine tekabül ediyor” dedi.
Türkiye’nin atık yönetimine ilişkin kamudan beklentilerinin olduğunu belirten Abdulhamit Akçay, “Bizde atığa ya da atığın kaynağına herhangi bir vergi uygulanmıyor. Oysa ki Avrupa’da atığın kaynağı ne veya kim olursa olsun bir vergi uygulaması söz konusu. Bu vergi uygulaması atığın kaynağını oluşturan işletmelerde özellikle atık elleçleme, atık ayrıştırma tesis yatırımlarının da yatırımlarındaki iştahı artırır durumda. Döngüsel ekonomi çerçevesinde de atıkların ayrıştırıldıktan ve elleçlendirikten sonra atıkların telafi edileceği veya kullanılacağı sanayi noktalarına bedelsiz olarak sağlanıyor hatta sübvanse ediliyor. Ama Türkiye’de bir vergi uygulaması olmadığı için atıklardan tam anlamıyla istifade edildiğini söyleyemeyiz. Daha çok endüstriyel atıkların ötesinde aslında belediye atıkları aslında yüklü bir kapasite de var. Biz sürecin atık ayrıştırma tesisleriyle daha etkin bir şekilde yürütülebileceğini düşünüyoruz” dedi.
2026’da karbonun mali yükü konuşulacak
2021 yılında yürürlüğe giren Avrupa Birliği’nin 55’e Uyum Paketi (Fit for 55) kapsamında 2030 yılına kadar karbon salımı oranının en az yüzde 55 oranında azalması gerektiğini hatırlatan Akçay, “Bu düzenleme iki dönemden oluşuyor ve şu an ilk dönemdeyiz. Bu noktada raporlama dönemi ile ithalatçıların ve özellikle tedarikçilerin, AB’ye karbon kaçağı riski bulunan ürünleri ihraç eden ihracatçıların kendi ürünlerinde gömülü bulunan karbon oranlarını bildirmesi gerekiyor. Bunun ikinci dönemi ise vergilendirme dönemi. Bu da 2026 yılında Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) olarak faaliyete geçecek. Ve biz 2026 yılında artık karbonun mali yükümlülüğünü konuşacağız” dedi.
SKDM rekabetçiliğimizi etkileyebilir
SKDM sürecinin Türk çimento üreticileri açısından önemine dikkat çeken Akçay, “Avrupa bizim için önemli bir pazar. Miktar olarak toplam ihracatımızın yaklaşık yüzde 19’unu, tutar olarak da yüzde 17’sini çimento oluşturuyor. Yani ihracatımızın 5’te 1’ini Avrupa’ya yapıyoruz. SKDM bizim rekabetçiliğimizi etkileyebilir. Nedeni de şu; Avrupa’da tahsis edilmiş, vergiden muaf olan tahsisat oranları var. Bu tahsisat oranı Avrupa’da 693 kilogram karbon/klinker. 693’e kadar olan eğer sizin satmış olduğunuz çimento veya klinkerin içerisindeki karbon oranı bu orandan yukardaysa bu oran düşüldükten sonra aşan kısım için bir vergi söz konusu. Avrupa’da ortalama yaklaşık 790, Türkiye’de ise bu oran 860 kilogram. Dolayısıyla bizim ihraç etmiş olduğumuz çimento ve klinker içerisindeki gömülü karbondioksit oranı bu serbest tahsisatın üzerindeyse, aradaki fark kadar bir vergi uygulanıyor. Bu vergiyi de ithalatçı ödüyor. Bunun bize yansıması şu; ithalatçı tarafında maliyeti artırdığı için özellikle tedarikçi seçiminde karbon ayak izinin az olduğu, tedarik noktalarının tercih edilmesini sağlayacak. Bu noktada da herkesin gayreti bu karbondioksit oranının azaltılması” diye konuştu.
Avrupa’da tahsisat aşağı çekilirse makas açılır
Avrupa’daki vergiden muaf olan kısımdaki tahsisat oranlarının 2030 yılından sonra aşağı çekilmesi söz konusu olduğunu belirten Çimento, Cam, Seramik ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği (CÇSİB) Başkan Yardımcısı Abdulhamit Akçay, “Bu belli bir noktada sıfıra kadar düşecek. Bu da ödenecek vergi miktarının her geçen yıl artması demek. Yani makasın açılması anlamına geliyor. Bu da tabi maliyetleri önemli derece artıracak bir unsur ve ithalatçıya bir yük oluşturacak. Dolayısıyla ithalatçıların daha az karbon gömülü veya daha az karbon ayak izine sahip olan ürünleri tercih etmesini sağlayacak. Ve bizim de pazarda kalıcılığımızı devam ettirebilmemiz ve rekabetçiliğimizi sürdürebilmemiz açısından karbon ayak izinin azaltılması bizim önceliklerimiz arasında” dedi.
Sektör karbon yakalama yatırımlarına yöneliyor
Çimento sektörünün karbon azaltımla ilgili uygulayabileceği veya izleyebileceği yolların sınırlı olduğunun altını çizen Çimento, Cam, Seramik ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği (CÇSİB) Başkan Yardımcısı Abdulhamit Akçay, “Bunların başında karbon yakalama ve depolama teknolojileri geliyor. Bu teknolojiler şu anda hala gelişiyor ve henüz ticari anlamda uygunluk ifade etmiyor. Şu anda çimento sektörünün de içinde olduğu 364 tane karbon yakalama tesis yatırım var, bunlardan 49 tanesi şu an için operasyonel, 21 tanesi de aslında çimento sektörünün yapmış olduğu yatırımlar. Depolama kapasitesi de yine 360 milyon ton yıl. 2050 hedeflerine baktığınız zaman 2050 yılında karbon nötr hedefine ulaşması için karbon yakalama ve karbon depolama kapasitesinin bu yıldan itibaren 2030’a kadar her yıl 1 milyar ton, 2030’dan 2050 yılına kadar ise her yıl 10 milyar ton ek bir kapasitenin konulması gerekiyor” bilgisini verdi.
Kaynak: Dünya Gazetesi