İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, bugün yayınladığı blog yazısında IMF’nin World Economic Outlook raporundan verileri kullanarak Türkiye’nin dünyadaki yerine dair yorumda bulundu.
Eğilmez, 1999 ve 2023 yılları kıyaslandığında IMF üyeleri arasında gelişmiş ekonomi sayısının 28’den 41’e yükseldiğini belirterek ABD’nin zemin kaybederken Çin’in zemin kazandığını kaydetti. Eğilmez “Gelişmekte olan ülkeler arasında zemin kazanan bir başka ülke Hindistan. O da Çin gibi hızla dünya sahnesine ağırlığını koyuyor. Rusya ve Türkiye de onları izliyor” diye yazdı.
Raporda 2024 ve 2025 yıllarına dair tahminlere değine Eğilmez, gelişmiş ülkelerin yüzde 2’nin, gelişmekte olan ülkelerin yüzde 4’ün altında büyüme kalıbına yerleştirildiğini kaydetti.
Eğilmez, Türkiye’nin durumuna dair şunları yazdı: “Türkiye’nin, uyguladığı dezenflasyon programı bu ortamda Türkiye’nin büyümesini içinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler grubunun altına düşürmüş bulunuyor. Buna karşılık Türkiye’nin GSYH’si ve kişi başına geliri görünen büyümesine göre daha hızlı artıyor. Bu ilginç görünümün enflasyondan daha düşük hızla artan kurdan (bir başka ifadeyle kur baskılaması yaklaşımından) kaynaklandığına daha önceki yazılarımda birkaç kez değiniştim.[i] (2) Türkiye böylece yüksek enflasyon ve düşük kur düzeneğinden yararlanarak kişi başına gelirini hızla artırıyormuş gibi görünüyor. (2) Türkiye’nin işsizlik oranı, gelişmiş ülkeler ortalamasının iki katından fazladır ve bu iki yılda da böyle devam edeceği tahmin ediliyor (gelişmekte olan ülkeler için ortalama işsizlik oranları raporda yer vermediği için orada bir karşılaştırma yapma imkânımız yok.)
‘Türkiye tek haneli orandan uzak’
(3) Gelişmiş ülkeler, enflasyon sorununu çözmüş görünüyorlar. 2025 yılında ideal oran olarak kabul edilen yüzde 2 oranına ulaşacakları tahmin ediliyor. Benzer bir gelişme gelişmekte olan ülkeler için de söz konusu. Gelişmekte olan ülkeler için ideal olarak kabul edilebilecek oranı yüzde 5 olarak düşünürsek aşağı yukarı o aşamaya ulaşacakları anlaşılıyor. Türkiye, bu alanda ideal duruma ulaşabilmekten, hatta tek haneli oranlara gelmekten çok uzak görünüyor. (4) Tablo bize dünyanın, özellikle de gelişmiş ülkelerin çok ciddi bir kamu kesimi borç stoku sorunu içinde olduğunu gösteriyor. Bu borç stoku azalma eğilimi de göstermiyor. Türkiye’nin en rahat olduğu alan bu alan olarak karşımıza çıkıyor. Buna karşılık Türkiye, içinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler grubu ortalama dış borç yükünün iki katına yakın oranda dış borç yüküne sahip bulunuyor. (5) Türkiye’nin sıkıntılı olduğu bir başka konu da cari açık. Burada da Türkiye dünya ortalamalarına göre olumsuz bir görünüm sergiliyor.”
‘En önemli risk…’
Eğilmez’in diğer tespitleri şöyle: “Devam eden Rusya – Ukrayna Savaşı’nın yanı sıra Ortadoğu’da ortaya çıkan İsrail – Filistin – Lübnan Savaşı önemli bir risk oluşturmaya devam ediyor. Buna karşılık daha önce birkaç kez yazılarımda değindiğim gibi dünyanın bu tür riskleri tolere etmekte edindiği deneyimler bu olayların ilk çıktığı anda yarattığı sarsıntıların bir süre sonra yok olmasını sağlayabiliyor. Bu iki olayda da bunu yaşadık. Geçmişte olsa uzun süre sıkıntılar hatta krizler yaratabilecek olan bu tür olaylar, devam etse bile, üzerinde durulmuyor. Bu gelişme, finansal piyasalarda sarsıntılar yaşanmasını önlediği için iyi bir gelişme gibi görülse de yaşanan insanlık dramlarına aldırış edilmemesine yol açması çok ciddi bir sorun oluşturuyor.
Önümüzdeki dönemde ciddi risk unsurlarından birisi olarak Çin ekonomisi öne çıkıyor. 2000’li yıllarda hızla büyürken pandemi sonrası hız kesen Çin ekonomisi ağır bir emlak sektörü bunalımı içinde bulunuyor. İleride değerleneceği düşünülerek ve kredi kullanılarak satın alınmış bulunan çok sayıda emlak (bomboş duran ve o nedenle hayalet olarak adlandırılan kasabalar, şehirler söz konusu) ikinci elden satılamayınca banka borçları da ödenemez duruma gelmiş görünüyor.
Bütün olumsuzluklara karşılık gerek petrol fiyatlarında bir artış öngörülmemesi gerekse gıda fiyatlarında düşüş beklenmesi geleceğe bakışı biraz daha umutlu hale getiriyor.”
Kaynak: Dünya Gazetesi